Open

Haftalık çalışma saatlerimizdir.Pazar günleri hizmet vermemekteyiz.

  • Pazartesi - Cumartesi 09:00 – 18.00
  • PazarKapalı

(0224) 370 00 33

Bir sorunuz mu var? Bizi arayın

  • Güllük, Ankara Yolu Cd. No:340/A Yıldırım,BURSA
  • Pazartesi-Cumartesi 09.00 - 18.00 | Pazar Günleri Kapalı

Uzman Hekimler

34 Yıllık Deneyim

Güleryüzlü Personel

Görüşlerinizi önemsiyoruz

Üstün Memnuniyet Garantisi

Memnun hasta görüşleri

Sıkça Sorulan Sorular

Sıkça Sorulan Sorular

Merak Edilen Sorular

Kanal tedavisi sırasında, zarar görmüş pulpa artıkları kanallar içerisinden uzaklaştırılır. Var olan iltihaplı dokular kök kanalları yoluyla direne edilir. Kök kanalları tamamen dezenfekte edildikten sonra ise, kanalları tamamen izole etmek üzere kanal dolguları yapılır. Kanal tedavisinin bu aşamaları tek seansta bitebileceği gibi, 2-3 seans da sürebilir. Bu süre iltihaplı dokunun tamamen iyileştiği zamana göre değişkenlik gösterebilir.

Kanal tedavisi sonrasında dişlerde ne gibi değişiklikler olur?

Kanal tedavisi sonrasında, diş dokusunda bazı değişiklikler meydana gelir. Diş sert dokusunun içindeki yumuşak sinir dokusu artık yoktur. Kısacası diş, az da olsa kendisine esneklik veren suyunu kaybetmiştir artık. Diş içinde bir kan dolaşımı kalmamıştır. Ayrıca kanal tedavisi gerektiren dişler genelde, büyük çürükleri olan dişler ya da öncesinde kırık olan dişlerdir. Dolayısıyla dişin sert dokusu oldukça azalmıştır. Diş sert dokusunun azalması ve pulpa dokusunun tamamen ortadan kalkması sonucu dişler kırılmaya yatkın olurlar. Kırılma, kanal tedavisi seansları arasında olabileceği gibi, kanal tedavisi sonrasında yapılan restorasyonun yetersiz kalması sebebiyle de olabilir. Dolayısıyla, kanal tedavisi yapılan dişe, seans aralarında çok kuvvet vermemek doğru olacaktır. Ayrıca kanal tedavisi üzerine yapılacak restorasyona, diş hekiminin kalan destek doku miktarını değerlendirerek, karar vermesi uygun olacaktır. Dolgunun, yetersiz kalacağını düşündüğü durumlarda, diş hekiminiz daha koruyucu bir yöntem olan kuron (kaplama) tedavisini seçebilir.

Kanal tedavisi yapılan dişin kırılma riski yanında, renklenme problemi de vardır. Tedavi sırasında kullanılan malzemelerin cinsine göre dişte pembe mor arası bir renklenme olabilir. Renklenme problemi olan kanal tedavili dişe beyazlatma işlemi uygulanarak bu sorun giderilebilir. Eğer porselen restorasyonla bitirildiyse, renklenme zaten hiçbir zaman problem olmayacaktır.

Günümüzde aşırı çürük dişler bile kanal tedavisi ile kurtarılabilmektedir. Ağızda diş sert dokusunun hiç görünmediği, fakat kök yüzeyinin kemik ile bağlantısının iyi olduğu durumlarda bile çeşitli restorasyonlar ile dişin fonksiyonu geri kazandırılabilmektedir. Dişi çekmek en son düşünülmesi gereken tedavi olup, amaç çürük dişin ağız içinde fonksiyon görebileceği ömrü uzatmaktır.

Eksik ya da kötü görünümleri olan dişlerinizi, daha güzel sağlıklı bir hale getirebilmek için porselen kuron ya da köprülerden faydalanıyoruz. Buna kendi doğal dişlerimiz de dahil olmak üzere, bir ömür boyun, hiç sorun çıkarmadan günde 24 saat kullanmayı beklemek biraz hayalperestlik olur. Şöyle ki ağız içi dokular sadece yemek yerken fonksiyon görmüyor. Ağız içinde sürekli olarak aktiviteye sebep olan tükürük, bütün gün 7/24 ağız içi dokuları yoruyor. Saf su bile durduğu kabın içinde değişikliklere sebep oluyorken, içeriğinde birçok enzim bulunduran tükürük de dişler veya varsa porselen kuron/köprüler üzerinde yorgunluğa sebep olabilir. Bu yorgunluk, uzun zaman sonunda, dişlerde veya porselen kuron/köprülerin üzerinde çatlaklara veya kırılmalara sebep olabilir. Porselen üzerinde oluşan çatlaklarda lekeler ve birikimler olurken, kırık bölgelerde çürük ilerlemesi ve dişeti problemleri de artacaktır. Ağız içinde temizlenemeyen bölge, kötü koku ve kötü görüntüyü de beraberinde getirecektir.

Porselen kuron/köprünün ömrünü kısaltan bir faktör de vücudumuzun biyolojik saatidir. Ömrümüzden geçen her bir sene, saçımızda, yanaklarımızda ya da dudaklarımızda bile kendini belli ediyor ise, ağız içi dokularda da zamana bağlı değişiklikler olması mümkündür. Porselen ile ilgili herhangi bir problem olmasa bile, porselene destek olan alttaki dişte ya da dişetinde değişiklikler olması çok doğaldır. Zaman içinde dişeti çekilmeleri olabilir, alttaki dişte çürükler olabilir. Dişeti çekilmesi olduğu zaman, porselenin kenarı ile dişeti arasında yemek birikebilir. Bu bölge temizlemesi zor bir bölge ise çürük olma ihtimali kaçınılmazdır. Sonuçta kötü koku ve hassasiyet ile birlikte porselenin değiştirilme zamanı gelmiş demektir. Yanlış fırçalama ya da yetersiz ağız hijyeni sonucu da çok yeni yapılmış bir porselen kuron/köprüde, dişeti uyumsuzlukları görülebilir. Ağızda kötü koku var ise, mutlaka iyi temizlenemeyen bir bölge sonucu bakteri oluşumu vardır. Kötü kokuya sebep olan faktör tespit edilmeli ve tedavi edilmelidir.

Porselen kuron ya da köprü yapıldığında, eskisine göre daha fazla temizlemeye ihtiyaç vardır. Ne de olsa ağız içi dokulara yabancı bir maddedir ve hiçbir madde doğalın yerini tutamaz. Dolayısıyla bu bölgelerin hijyenine ekstra dikkat etmek gerekir. Ara yüz fırçaları ve köprü altı için özel üretilmiş diş iplerinden faydalanmak, porselen kuron ve köprülerin ömrünü uzatacaktır. Rutin olarak 6 ayda bir diş hekimi kontrolüne gitmek, problemlerin erken safhada çözülmesi açısından da faydalı olacaktır.

Ağız içini sadece temizlemek yetmiyor. Dişler, fırçalamanın yanı sıra fonksiyona da girmek istiyor. Siz istediğiniz kadar dişlerinizi fırçalayın, günde 5 kere fırçalayın yine de yetmiyor. Dişler fonksiyona girmediği sürece tam temizlenme olmuyor. Bunu şu şekilde örneklendirebiliriz. Nasıl kaslarımız çalışmadığında eriyor, güçsüz kalıyor. Aynı şekilde dişlerimiz de fonksiyona girmediğinde, fırçalamanıza rağmen, üzerlerinde plak tabakası oluşuyor ve zamanla diş taşı birikimi görülüyor. Kısacası fonksiyona girmeyen doku köreliyor.

Ağız içi bütün dokular birlik bütünlük halinde çalışması gereken dokulardır. Bir yerde problem başladığı zaman bütün sistemde problem görülmeye başlıyor. Örneğin, sağ alt bölgede bir çürüğünüz olduğunu varsayalım. O bölgeyle yemek yediğinizde, çürük olan bölgeye yemek kaçıyor ve ağrı yapıyor. Diğer tarafla yemeğinizi yerken hiçbir problem yok. O zaman bu tarafla idare ederim diyorsunuz. Dolgunuzu yaptırmayı erteliyorsunuz. Fakat ağzınızda meydana gelen değişiklikler zamanla size daha da rahatsızlık vermeye başlayacaktır. Tek taraflı yemek yediğiniz için, çene ekleminize dengesiz yük binecek ve ekleminize zarar verecektir. Kullanmadığınız bölgedeki dişlerde, diş taşı birikimi oluşacaktır. Sonuçta bir çürük için daha başka tedaviler de yaptırmanız gerekecektir. Doğrusu, sistemin bütününe zarar vermeden, çürüğünüzü en kısa sürede tedavi ettirmek olacaktır.

Öncelikle diş taşı nedir, neden oluşur, biraz bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Diş yüzeyleri iyi temizlenmediği zaman üzerlerinde bakteri plağı dediğimiz bir tabaka oluşur. Tükürükte bulunan kalsiyum ve fosfat iyonlarının da yardımıyla bu tabaka zamanla sertleşir ve diş taşını oluşturur. Konuya biraz daha dikkatli bakmak gerekirse, başlangıcında bakteri plağı olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Bakteri plağından köken alan sertleşmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu yapının faydasını tartışmak gereksiz olur diye düşünüyorum.

Diş taşının oluşumunda olmazsa olmaz faktörlerden biri de tükürüktür. Tükürüğün yapısına göre diş taşı daha fazla miktarda ya da daha sık sürelerle oluşabilir. Tükürük bezlerinin sayıca en yoğun olduğu bölgede, yani alt ön bölgenin dil tarafında diş taşları çok kolay birikim gösterirler. Zaten fırçalamanın da genelde zor ve yetersiz kaldığı bu bölgede kolayca diş taşı sebepli dişeti iltihapları ve dişeti çekilmeleri görülür. Diş taşları buradan uzaklaştırılmadığı sürece olay bir kısır döngü halinde devam eder.

Diş taşı miktarı artar, dişeti çekilmesi artar. Dişlerin araları açılır. Açılan bölgelere diş taşı birikimi devam eder. Çekilme daha da artar. Birikimin fazla olduğu yerlerde çürük başlangıcı da olabilir. Olayın sonunda aslında kemik erimesi de olmuştur, fakat diş taşı dişlerin hareketini ve dişeti çekilmeleri sonucu arada oluşan boşlukları kamufle eder. Diş çekilecek duruma bile gelmiş olabilir. Hasta durumun ciddiyetinin farkında olmayabilir. Diş taşı temizliği yapıldığı zaman dişler ve arada kalan boşluklar, dişeti çekilmeleri, her şey gün ışığına çıkar. Dişlerin sallanmaları daha da belirgin hale gelir. İşte böyle bir durumda hastayı, diş taşının faydalı olmadığına inandırmak zor olabilir. Çünkü diş taşı temizliği sonrası hastanın, dişlerim sallanmıyordu, temizlettim sallanmaya başladı, araları açıldı, yemek kaçmıyordu, kaçmaya başladı, soğukta hassasiyet olmaya başladı gibi şikayetleri başlar. Bunu engellemek için mümkünse hastaya diş taşı temizliğinden önce bilgi vermek gerekebilir. Evet doğru, diş taşı temizliğinden sonra dişeti sağlıklı olabildiği seviyeye gelecektir. Diş taşı sebebiyle çekilen dişeti, diş taşı uzaklaştırıldığında kolay kolay eski yerine gelmeyebilir. Dolayısıyla diş kökünün bir kısmı açıkta kalabilir ve hassasiyete sebep olabilir. Daha önce diş taşı ile dolu olan diş aralarınız boş kalabilir. Ama bunlar diş taşının faydaları değildir. Temizlenmediği takdirde daha da artacak olan diş taşının verdiği zararlardır. Diş taşı uzaklaştırıldıktan sonra, doğru fırçalama tekniklerini öğrenerek dişetlerinizin en sağlıklı ve doğal formuna geri dönmesine yardımcı olabilirsiniz.

Diş taşı birikiminin tek zararı tabii ki sadece bu değildir. Diş taşı olan yerde dişeti iltihabı olacaktır. İltihaplı bölgede kanamalar ve kötü koku da olacaktır. Kötü koku, ister istemez kişinin sosyal yaşamını etkileyecektir. Ayrıca fırçalarken, kanadığı için fırçalamayı bırakmak da doğru sandığımız yanlışlardan biridir. Dişlerimizi fırçalamadığımız sürece, iltihap ve kanamaya sebep olan faktörleri arttırmaya devam ediyor olacağız ve durum yine bir kısır döngü halinde ilerleyecektir. Doğrusu, çok bastırmadan dişetlerimizi de dişlerimizle beraber fırçalamak ve iltihabın dışarı akmasına izin vermek olacaktır. Böyle bir durumdan kısa sürede kurtulmanın yolu yine, diş taşı temizliğinizi yaptırmak ve kişisel ağız hijyen yönteminizi öğrenip, bunu sürekli uygulamaktan geçiyor.

Doğru bir şekilde yapılan diş taşı temizliği ve diş eti tedavisi sonrasında, dişetleri olması gereken sağlıklı haline kolayca geri dönebilir. Açık pembe, sıkı ve kanamayan sağlıklı bir dişeti, dişlere daha sıkı sarılıyor ve sallanmaları azaltıyor veya önlüyor. En önemlisi de gülümsemenizi özgürleştiriyor. Lütfen diş taşlarınızın kontrolü için 6 ayda 1 diş hekiminizi ziyaret etmeyi unutmayın.

Örneğin çapraşık dişler, konumları itibariyle, kök yüzeyindeki kemik desteğini kaybettikleri için, dişeti çekilmeleri görülebiliyor. Çapraşık dişlerin aralarında oluşan uzun veya geniş kontak yüzeylerine gıda birikimi de çok kolay olur ve bu bölgeler standart bir diş fırçalama ile temizlenemeyebilir. Bu durumda bir diş hekiminden tavsiye almak ve bu tavsiyeler doğrultusunda çapraşık bölgelerin temizliğinin yapılması gerekir.

Dişeti çekilmeleri dişlerin çapraşık pozisyonları sebebiyle olabildiği gibi yanlış diş fırçalama veya aşırı iltihabi durumlar sebebiyle de olabilir. Aşırı iltihabi durumların oluşma sebepleri arasında, yanlış konumlandırılmış kuron/köprüler veya aşırı madde kaybı olan dişlerde çürüğün dişeti altına indiği durumlar olabilir. Bu gibi durumlarda da, temizlenmesi zor bölgelerin varlığı, dişetinde irritasyona ve çekilmlere sebep olur. Doğrusu eski kuron/köprülerin, dişlerin tedavi edilmesini takiben yenilenmesidir. Çürük dokunun dişetinin altına kadar uzandığı durumlarda ise, standart bir dolgu yapmak yerine, diş hekiminiz sizi alternatif ama daha uzun ömürlü ve sağlıklı bir tedavi yöntemine yönlendirebilir.

Dişeti çekilmelerinin bir diğer sebebi ise, yapısal olarak dudağa ve yanaklara uzanan kas yapılarının, diş dişeti sınırına kadar ulaştığı durumlardır. Dişetleri ile bağlantıda olan ve yanak ve dudaklara bağlanan kassal uzantılar, konuşma ve çiğneme sırasında aktif olarak görev yaparlar. Eğer bu kassal uzantılar diş dişeti sınırına çok yakın olurlarsa, aktif oldukları her zaman diliminde diş kenarından dişetinin çekilmesine sebep olurlar. Bu tarz yapısal problemler, küçük bir cerrahi operasyonla, kas bağlantılarının olması gereken yere getirilmesi ile çözülebilirler.

Buraya kadar saydığımız sebeplerden hiç biri gerçekleşmediği takdirde, sadece strese bağlı olarak da dişeti çekilmeleri görülebilir. Aşırı stres karşısında değişen hormonal denge ve gardını iyice düşüren immun sistem ile birlikte, kontrol edilemeyen bir dişeti çekilmesi ve yine dişetlerinde yüksek şiddette ağrı gelişebilir. Böyle bir durumda, öncelikli olarak stresle baş etme yöntemlerine ve eş zamanlı olarak dişetlerine gelebilecek zararı minimuma düşürmek amacıyla acil olarak diş doktorunuza başvurmalısınız. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan dişeti çekilmelerinin telafisi olmayabilir. Tedavi prensibi olarak ilk hedefimiz dişetindeki hasarın ilerlemesini durdurmaktır. Durum stabil hale geldikten sonra, mümkünse ilave tedaviler ile dişeti eski konumuna getirilebilir.

Dişeti çekilmelerinin sebebine bağlı olarak tedavisi mümkün olabilir. Yanlış konumlandırılmış kuron köprüler, taşkın yapılmış ve dişetine baskı yapan dolgular yenilendiği takdirde, dişeti sağlıklı konumuna geri dönecektir. Aşırı iltihabi durumlarda, eğer altta kalan kemik dokuda kayıplar varsa, dişetini geri getirmek bu kadar basit olmayabilir. Bu gibi durumlarda ileri periodontal cerrahi tekniklerden faydalanmak gerekebilir. Çapraşık dişler sebebiyle oluşan bir dişeti çekilmesi, ortodontik tedavi sonrası dişlerin olması gereken yerlere dizilmeleriyle birlikte tedavi edilmiş olacaktır. Dişeti çekilmelerinin tedavisi ile ilgili en doğrusu diş doktorunuza muayene olarak, altta yatan sebebin tespitinden sonra doğru tedavinin uygulanmasıdır.

Doğrusu korkunun gerçek kaynağını bulmak ve tedavi olmaktır. Fakat diş tedavilerinde acil durumlar olabilir ve korkuyla ilgili duygu durumunu düzeltmek uzun zaman alabilir. Bu durumlarda, bilinçli sedasyon hastanın diş tedavilerinin rahatlıkla yapılmasına olanak verir. Bilinçli sedasyon uygulanan hasta, işlemler sırasında korku ve endişe duygularından tamamen arınmış bir şekilde koltukta rahatça oturur. Bizi duyar, söylediklerimize tepki verir. Ağız açma, yutkunma, nefes alma gibi hareketlerini yardımsız yapabilir. Biz de tedavilerimizi acele etmeden, rahat ve güvenli bir ortamda tamamlayabiliriz. Operasyon bittiğinde hasta, işlemlerle ilgili hiçbir şey hatırlamayacaktır. Hatta tedavinin bu şartlar altında tamamlanmış olması, hastayı mutlu bile edecektir.

Korkunun derecesine ya da tedavi gerekip gerekmediğine, kişinin hayat kalitesini etkileme derecesine göre karar verilebilir. Diş hekimine karşı özel bir korku duygusu içinde olan kişi, psikolojik tedavi gerektirmeyen bir duygu durumunda olabilir. Çünkü kişinin duygularını, korkularını yönlendiren ve çok büyük bir etken olan bilinçaltı diye bir kavram vardır. Bilinçaltı daha önceden bir şekilde diş hekiminden korkmayı öğrenmiş ise bunu değiştirmek zor olabilir. Koltuğumuza oturacak hastayla öncesinde 3-5 dakika sohbet etmek, mahrem sayılabilecek ağız içine yaklaşmak için güven kazanmak sağlıklı korku duygusunu yenmeye yardımcı olurken, ileri derecede kaygı ve korkusu olan hastalara daha fazla kötü tecrübe yaşatmadan belki de bilinçli sedasyona yönlendirmek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Diş çekimi yapılırken, ilgili çekim bölgesinde mutlaka tam bir anestezi sağlanmış olması gerekir. Akut itihap varlığında, anestezik maddenin dağılımı doku içerisinde zor olacağından, tam bir anestezi sağlanamaz. Ayrıca diş çekimi sonrasında damarlar, tam steril olması mümkün olmayan ağız ortamına açılır ve tükürük ile kaynaşırlar. Böyle bir durumda, var olan akut iltihap, kan elemanları ile etkileşime geçerek, baş boyun bölgesinde, çok önemli damar sinir paketlerine komşuluk eden, diş çekim bölgesinden vücuda dağılabilir.

Diş çekimi öncesinde ve sonrasında antibiyotik kullanımı gerektiren diğer bir sebep de hastanın sistemik durumu ve kullandığı ilaçlardır.

Çeşitli dental işlemler sırasında meydana gelen bakteremi (bakterilerin kan yolu ile vücuda dağılması) ile oluşabilecek en önemli komplikasyon infektif endokardittir. İnfektif endokardit kalbin iç zarının, kapaklarının veya damarlarının enfeksiyonudur ve hayatı tehdit eden önemli bir hastalıktır. Zamanında müdahale edilirse ilk geçirilen endokarditin iyileşme şansı %100 iken, geç teşhis edilen urumlarda ölüm riski yüksektir. Günümüzde bile, ileri antimikrobiyal tedavilerin gelişmesine rağmen bu infeksiyonun meydana gelmesi durumunda ortaya çıkan ölüm oranı halen önemini korumaktadır.

Bu tarz riskleri göz önünde bulundurarak, akut iltihap varlığında diş çekimlerini ertelemek gerekir. Akut iltihabın dağılmasına yardımcı olmak ve infektik endokardit riskini ortadan kaldırmak için, profilaksi amaçlı bir reçete yazılmalıdır. Çekim bölgesinde akut iltihabı olan her bireyde, bu tarz komplikasyonlar gelişecek diye bir durum yoktur. Önemli olan infektif endokardit dediğimiz durumun gelişmesi açısından yüksek risk grubunda olan hastalıkları bilmek ve önlem almaktır. Örneğin prostetik kalp kapağı taşıyan hastalar, ya da kalp hastalığı olan çocuklar, kanamalı herhangi bir dental işlem öncesinde, akut iltihap olsun ya da olmasın mutlaka antibiyotik kullanmalıdırlar.

Herhangi bir diş tedavisi için, doktorunuza başvurduğunuzda, size verilen genel sağlığınızla ilgili bilgi formunu eksiksiz doldurmak, olası en küçük bir komplikasyon için diş doktorunuzun gerekli önlemleri almasına yetecektir.

Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?